شاعران و قصيدتان
إعداد:
الأستاذ
الدكتور
كنعان
دميرآياق
1-
قصيدة
"الطّين"
شعر: إيليا أبو ماضي
حَـقِـيـرٌ فَـصَـالَ تَيْهًا وَعَرْبَدْ |
|
نَسِيَ الطِّينُ ساَعَةً أنَّهُ طِينٌ |
وَ حَـوَى الْمَـالَ كيـُسهُ فَـتَمَرَّدْ |
|
وَ كَسَى الْخَزُّ جِسْمَهُ فَتَبَاهَى |
مَا أَنَا فَحْمَةٌ وَ لاَ أَنْتَ فَرْقَدْ |
|
يَـا أَخِي لاَ تَمِـلْ بِـوَجْهِـكَ عَنِّي |
بـَسُ وَ اللُّؤْلُؤَ الّذي تَتَقَلَّدْ |
|
أَنْتَ لمَ ْ تَصْنَعِ الْحَرِيرَ الّذي تَلْـ |
ـتَ وَ لاَ تَشْرَبُ الْجمَانَ الْمُنَضَّدْ |
|
أَنْتَ لاَ تَأْكُلُ النُّضَارَ إذَا جِعْـ |
في كِسَائِي الرّدِيمِ تَشْقَى وَ تسعدْ |
|
أَنْـتَ في الْبُرْدَةِ المُوَشَّاةِ مِثْلِي |
وَ رُؤىً وَ الظلاَمُ فَوْقَكَ مُمْتَدْ |
|
لَكَ في عَالَمِ النَّهَارِ أَمَانِي |
مٌ حِسَانٌ فَإنَّـهُ غَـْيرُ جَلْمَدْ |
|
وَ لِقـَلْبِي كَمَا لِقَـلْـبِـكَ أَحْلا |
|
** |
|
وَ أَمَانِيكَ كُلُّهَامِنْ عَسْجَدْ |
|
أَأَمَانِيَّ كُلُّهَا مِنْ تُرَابٍ |
وَ أَمَانِيكَ لِلْخُلُودِ الْمُؤَكَّدْ |
|
وَ أَمَانِيَّ كُلُّهَا لِلتَّلاَشِي |
كَذَوِيهَا وَ أَيُّ شَيْءٍ يُؤْبَدْ |
|
لا فَهَذِي وَ تِلْكَ تَأْتِي وَ تَمْضِي |
مُ أَلاَ تَشْتَكِي أَلاَ تَتَنَهَّدْ |
|
أُيُّهَا الْمُزْدَهِي إذا مَسَّكَ السُّقْـ |
وَ دْعتكَ الذِّكْرَى أَلاَ تَتَوَجَّدْ |
|
وَ إذَا رَاعَكَ الْحَبِيبُ بِهَجْرٍ |
وَ فِي حَالَةِ الْمُصِيبَةِ يَكْمَدْ |
|
أنْتَ مِثْلِي يَبِشُّ وَجْهُكَ لِلنُّعْمَى |
وَ بُكَائِي ذُلٌّ وَ نَوْحُكَ سُؤْدَدْ |
|
أَدُمُوعِي خلٌّ وَ دَمْعُكَ شَهْدٌ |
وَ ابْتِسَامَاتُكَ اللآليءُ الخرَّدْ |
|
وَ ابْتِسَامِي السَّرَابُ لاَ رَيَّ فِيهِ |
حَارَ طَرْفِي بِهِ وَ طَرْفُكَ أَرْمَدْ |
|
فَلَكٌ وَاحِدٌ يُظِلُّ كِلَيْنَا |
وَ عَلَى الْكُوخِ وَالْبِنَاءِ الْمُوَطّـَدْ |
|
قَمَرٌ وَاحِدٌ يُطِلُّ عَلَيْنَا |
لاَ أَرَاهُ مِنْ كُوَّةِ الْكُوخِ أَسْوَدْ |
|
إنْ يَكُنْ مُشْرِقًا لِعَيْنَيْكَ إنِّي |
حِينَ تَخْفَى وَ عِنْدَمَا تَتَوَقَّدْ |
|
النُّجُومُ الّتي تَرَاهَا أَرَاهَا |
وَ أَنَا مَعْ خصَاصَتِي لَسْتُ أَبْعَدْ |
|
لَسْتَ أَدْنَى عَلَى غِنَاكَ إلَيْهَا |
|
** |
|
فَلِمَاذَا يا صَاحِبِي التَّيْهُ وَ الصّدْ؟ |
|
أنْتَ مِثْلِي مِنَ الثَّرَى وَ إلَيْهِ |
حِينَ أَغْدُو شَيْخًا كَبِيرًا أَدْرَدْ |
|
كُنْتَ طِفْلاً إذْ كُنْتُ طِفْلاً وَ تَغْدُو |
كُنْتُ أَوْ مَا أَكُونُ، يَا صَاحِ، فِي غَدْ |
|
لَسْتُ أَدْرِي مِنْ أَيْنَ جِئْتُ وَ لاَ مَا |
فَلِمَاذَا تَظُنُّ أَنَّكَ أَوْحَدْ؟ |
|
أَفََتَدْرِي؟ إِذَنْ فَخَبِّرْ وَ إلاَّ |
|
** |
|
كِي وَمِنْ حَوْلِهِ الجِدَارُ الْمُشَيَّدْ؟ |
|
ألَكَ الْقَصْرُ دونه الحرسُ الشَّا |
فَوْقَهُ وَ الضَّبَابَ أَنْ يَتَلَبَّدْ |
|
فَامْنَعِ اللَّيْلَ أَنْ يَمُدَّ رَوَاقًا |
يَطْلُبُ اِذْنًا فَمَالَهُ لَيْسَ يُطْرَدْ؟ |
|
وَ انْظُرِ النُّورَ كَيْفَ يَدْخُلُ لاَ |
أَفَتَدْرِي كَمْ فِيكَ لِلذَّرِّ مَـرْقَدْ؟ |
|
مَرْقَدٌ وَاحِدٌ نَصِيبُكَ مِنْهُ |
فِي طِلابِي وَ الْجَوُّ أَقْتَمَ أَرْبَدْ |
|
ذُدتني عنهُ وَ العَوَاصِفُ تَعْدُو |
وَ طَعَامًا وَ الْهِرُّ كَالْكَلْبِ يُرْفَدْ |
|
بَيْنَمَا الْكَلْبُ وَاجِدٌ فِيهِ مَأْوًى |
أَتُرَجَِّى وَ مِنْكَ تَأْبَى وَ تَجْحَدْ |
|
فَسَمِعْتُ الْحَيَاةَ تَضْحَكُ مِنِّي |
|
** |
|
الْمَاءُ و الطَّيْرُ و الأَزَاهـرُ و النَّدْ؟ |
|
أَلَكَ الرَّوْضَةُ الْجَمِيلَةُ فيها |
شَجَرَ الرّوْضِ ـ إنّه يَتَأَوَّدْ |
|
فازْجرِ الرِّيحَ أنْ تَهزَّ و تلوي |
لا يُصَفِّقْ إلا و أَنْتَ بِمَشْهَدْ |
|
وَ الْجُمِ الْمَاءَ في الْغَديرِ وَ مُرْهُ |
أنْتَ أَصْغَيْتَ أَمْ أنَا إنْ غَرَّدْ |
|
إنَّ طَيْرَ الأَرَاكِ لَيْسَ يُبَالِي |
رِي و لا فِيكَ لِلْغِنَى تَتَوَدَّدْ |
|
و الأزاهيرُ لَيْسَ تَسْـخَرُ مِنْ فَقْـ |
|
** |
|
بِ دَرْبٌ و لِلْعَصَافيرِ مَوْرِدْ |
|
أَلَكَ النَّهْرُ؟ إنّه لِلنَّسِيمِ الرَّطْـ |
فِ لَيْلاً كَأَنَّمَا تَتَبَرَّدْ |
|
وَ هْوَ لِلشُّهبِ تَسْتَحِمُّ به في الصَّيْـ |
فِي عُرُوقِ الأشْجَارِ أوْ يَتَجَعَّدْ |
|
تَدَّعِيهِ فَهَلْ بِأَمْرِكَ يَجْرِي |
و هو باقٍ في الأرْضِ لِلْجَزْرِ و الْمَدْ |
|
كَانَ مِنْ قَبْلُ أنْ تَجِيءَ و تَمْضِي |
|
** |
|
الشَّهْدَ مِنْ زَهْرِهِ وَ لاَ تَتَرَدَّدْ |
|
أَلَكَ الْحَقْلُ؟ هَذِهِ النَّحْلُ تَجْنِي |
قَدْ بَنَتْهُ بِالْكَدْحِ فيه وَ بِالْكَدْ |
|
وَ أَرَى لِلنّمالِ مُلْكًا كَبيرًا |
لِ وَ لِصٌّ جَنَى عَلَيْهَا فَأَفْسَدْ |
|
أنْتَ في شَرْعِهَا دَخِيلٌ عَلَى الْحَقْـ |
لَمْ تَكُنْ مِنْ فَرَاشَةِ الْحَقْلِ أَسْعَدْ |
|
لَوْ مَلَكْتَ الْحُقُولَ في الأرْضِ طُرًّا |
دَةِ ذَاتِ الشَّذَى وَ لاَ أنْتَ أَجْوَدْ |
|
أَجَمِيلٌ؟ مَـا أنْتَ أَبْـهَى مِنَ الْوَرْ |
كَ قُوتٌ و في يَدَيْكَ المهندْ |
|
أمْ عَزِيزٌ؟ وَ لِلْبَعُوضَةِ من خَدَّيْـ |
دُودَةُ الْقَزِّ بِالْحبَاء المبجدْ |
|
أمْ غَنِيٌّ؟ هَيْهَاتِ تَخْتَالُ لَوْلاَ |
ـشَاكَ و اللَّيْلَ عَنْ جُفُونِكَ يَـرْتَدْ |
|
أمْ قَوِيٌّ؟ إذَنْ مُرِ النَّوْمَ إذْ يَغْـ |
كَ وَ مُرْ تَلْبَثِ النّضارَةُ في الْخَدْ |
|
وامْنَعِ الشَّيْبَ أنْ يُلِمَّ بِفَوْدَيْـ |
ـرقُ لَيْلاً؟ في أيّ دُنْيَا يُولدْ؟ |
|
أَعَلِيمٌ؟ فَمَا الْخيَالُ الّذي يطْـ |
مَا الزّمَانُ الّذي يُذَمُّ وَ يُحْمَدْ؟ |
|
مَا الْحَيَاةُ الّتي تَبِينُ و تَخْفَى؟ |
مِنْ تُرَابٍ تَدُوسُ أَوْ تَتَوَسَّدْ |
|
أيّـها الطّينُ لَسْتَ أَنْـقَى وَ أَسْمَى |
حَيَوَانٌ مُسَيَّرٌ مُسْتَعْبَدْ |
|
سُدْتَ أوْ لَمْ تَسُدْ فَمَا أنْتَ إلاّ |
و ثَوْبًا حَبَكْتَهُ سَوْفَ يَنْقَدْ |
|
إنّ قَصْرًا سَمَكْتَهُ سَوْفَ يَنْدَكُّ |
إنّ قَلْبِي لِلْحُبِّ أَصْبَحَ مَعْبَدْ |
|
لاَ يَكُنْ لِلْخِصَامِ قَلْبُكَ مَأْوًى |
مِْن كِسَاءٍ يَبْلَى وَ مَالٍ يَنْفَدْ |
|
أنَا أَوْلَى بِالْحُبِّ مِنْكَ وَ أَحْرَى |
1-
ÇAMUR (The Mud)
Poem:
Ilia Abu Madhi[1]
Translation
to Turkish: Dr. Kenan Demirayak[2]
Çamur
bir an unuttu
Hakir
bir çamur olduğunu
Yürüdü
kibirle salınarak ve sataştı herkese
İpek
elbise örttü bedenini ve gururlandı
Cebi
parayla doldu ve isyankar oldu
Yüzünü
çevirme benden kardeşim
Bir
kömür değilim ben,
Sen
de kutup yıldızı değilsin
Sen
yapmadın giydiğin ipeği
Ve
takındığın inciyi
Altın
yemiyorsun acıktığında
Ve
içmiyorsun dizilmiş inciyi
İşlemeli
elbisenin içinde sen de
Acı
duyarsın, mutlu olursun
Eski
elbisenin içindeki benim gibi.
Düşlerin
vardır gündüz aleminde
Ve
düşüncelerin
Karanlık
üzerinde uzanırken
Güzel
düşleri vardır yüreğimin
Yüreğin
gibi,
Taş
değil ki yüreğim.
*
* *
Bütün
arzularım topraktan da
Bütün
arzuların altından mı?
Yok
olmak için mi bütün arzularım
Kesin
ebedilik içinken senin arzuların?
Hayır,
gelip geçicidir her ikisi de,
Bu
arzuların sahipleri gibi,
Ebedi
olan nedir ki?
Ey
kendini beğenen, ağlayıp sızlamıyor musun
Bir
musibet geldiğinde?
Acı
duymuyor musun
Sevgili
seni ayrılıkla korkutup
Anılar
seni çağırdığında?
Sen
de benim gibisin,
Açılır
yüzün nimeti görünce
Ve
kararır musibet karşısında.
Göz
yaşlarım sirke de, bal mı seninki?
Ağlayışım
zül de, hükümranlık mı bağırışın?
Serap
mıdır tebessümüm, içinde su olmayan
Ve
el değmemiş inciler midir tebessümlerin?
Bir
tek güneştir her ikimizi de örten
Kamaşır
gözüm onunla,
Körelir
senin de gözün
Bir
tek aydır ikimize de doğan
Ve
kulübenin ve sağlam binanın üstüne.
Eğer
aydınlık görünüyorsa gözlerine
Ben
onu siyah görmüyorum ki
Kulübenin
deliğinden.
Ben
de görüyorum, gördüğün yıldızları
Parlarken
de, batarken de.
Daha
yakın değilsin ona, zenginliğine rağmen,
Ve
ben daha uzak değilim, yoksunluğuma karşın.
*
* *
Topraktan
geldin sen de benim gibi
Ve
ona döneceksin
Niye
öyleyse dostum bu çalım ve yüz çeviriş?
Bir
çocuktun ben çocuk iken,
Sen
de bir yaşlı olacaksın ben yaşlandığımda
Dişleri
dökülmüş.
Bilmiyorum
nereden geldim dostum,
Ne
idim ve ne olacağım yarın?
Peki
sen biliyor musun?
Bana
da söyle öyleyse.
Yoksa
niçin kendini biricik sanıyorsun?
*
* *
Senin
mi o saray
Arkasında
silahlı korumalar
Etrafında
sağlam duvarlar?
Engel
ol öyleyse geceye,
Uzatmasın
üstünde çadırını
Ve
engelle üstünü sisin kaplamasını.
Bak
ışığa nasıl giriyor izin almadan
Ve
ne oluyor ki ona kovulamıyor?
Tek
bir mezar, senin nasibin o,
Biliyor
musun sende tozun kaç mezarı var?
Çıkarıp
attın beni o saraydan,
Fırtınalar
peşimde koşarken
Hava
kararmış, karanlık çökmüşken,
Ve
köpek orada yemek ve sığınak bulurken
Ve
kedi de köpek gibi yardım görürken,
Alay
ettiğini işittim yaşamın, isteyen benimle
Ve
reddedip nankörlük eden seninle.
*
* *
Senin
mi o güzel bahçe,
İçinde
su, kuşlar, çiçekler ve şebnem olan?
Azarla
öyleyse rüzgarı
Sallayıp
eğmesin ağacını bahçenin,
Çünkü
eğilip bükülüyor o.
Gem
vur deredeki suya
Ve
söyle, el çırpmasın sen sahnede olmadıkça.
Misvak
kuşu aldırmaz öttüğünde
Senin
yahut benim dinleyişime
Ve
alay etmez çiçekler benim yoksulluğumla
Ve
sana sevgi duymaz zenginliğin nedeniyle
*
* *
Senin
mi ırmak? Yoldur o nemli melteme
Ve
kaynaktır serçeler için
Yıldızlar
banyo yapar onda
Yaz
geceleri, buz kesilircesine.
Senin
olduğunu iddia ediyorsun
Senin
emrinle mi akıyor veya kıvrılıyor
Ağaçların
damarlarında?
O
vardı sen gelmeden ve gitmeden önce
Yeryüzünde
bakidir o, med ve cezir için.
*
* *
Senin
mi kırlar? Şu arı bal toplarken
Hiç
tereddüt etmeden çiçeğinden?
Karıncaların
da bir hükümranlığını görüyorum kırda
Emek
ve çaba ile kurduğu.
Sen
sonradan girmesin kıra,
Yasasına
göre karıncaların
Ve
bir hırsızsın karıncalara zulmeden
Bütün
kırlarına sahip de olsan yeryüzünün
Daha
mutlu değilsin kırdaki bir kelebekten.
Güzel
misin? Oysa daha değerli değilsin
Güzel
kokulu bir gülden.
Değerli
misin yoksa?
Oysa
vardır yanaklarında sivrisineğin yiyeceği,
Elinde
Hint kılıcı olduğu halde!
Yoksa
zengin misin? Heyhat!
Hayalinde
görürdün değerli bir armağanı
Olmasaydı
ipek böceği.
Yahut
güçlü müsün?
Emret
öyleyse uykuya, gece seni sardığında
Gözlerinden
çeksin perdesini,
Ve
emret yaşlılığa, dokunmasın şakaklarına,
Ve
emret, yakışıklılık yanağında kalsın.
Çok
mu bilgilisin?
Nedir
öyleyse geceleyin kapımızı çalan düş?
Hangi
dünyada doğar o?
Nedir
görünen ve kaybolan yaşam?
Nedir
kınanan ve övülen zaman?
Daha
temiz ve yüce değilsin ey çamur
Çiğnediğin
yahut başını koyduğun topraktan!
Güdülen
köle bir canlıdan başkası değilsin
Hükümran
sahibi olsan da olmasan da.
Harap
olacak şüphesiz kurduğun saray
Ve
parçalanacak dokuduğun elbise.
Bir
sığınak olmasın yüreğin düşmanlığa
Mabedi
oldu çünkü yüreğim sevginin.
Ben
sevgiye daha layığım senden,
Ve
daha yaraşırım
Eskiyen
elbiseden ve tükenen maldan!
2- "سموّ الطّين"
معارضة
لقصيدة "الطّين"
لإيليا أبو
ماضي
شعر: ربيع السعيد عبد الحليم
فَتَخَــلَّى عَنْ نُــــورِهِ وَتَـجَرَّدْ |
|
نَسِِيَ الطِّينُ نَفْــــخَةَ الرُّوحِ فِيهِ |
بَيْدَ أَنَّ الشَّيْطَـانَ أَغْـرَى وَأَفْــسَدْ |
|
كَادَ يَسْــمُو إلِىالعُـلاَ بِهُــدَاهُ |
كَـانَ أَوْ مَا يَكُـونُ مِنْ حِينِ يُلْـحَدْ |
|
لَيْسَ يَدْرِي مِنْ أَيْنَ جَــاءَ وَلا مَـا |
"حِـينَ تَخْــَى وَعِنْدَمَا تَتوَقَّــدْ" |
|
كَيْفَ لا يَدْرِي وَالنُّجُـــومُ يَـرَاهَا |
وَاتِّسَـاعٌ يُثِـيرُ فِكْــراً تَجَــمَّدْ |
|
فَلَكٌ هَـــائِلٌ يُظِــلُّ عَلَيْــهِ |
نُــورُهُ تَسْبيــحٌ لإِلَـهٍ يُمَجـَّدْ |
|
قَمَـرٌ سَـــاطِعٌ يُطِــلُ عَلَيِـهِ |
آيَـــاتُ إِبْدَاعٍ للَّبيـبِ تُجَـدَّدْ |
|
كَيْـفَ لا يَـدْرِي وَالزُّهُــورُ لَـهُ |
الرَّوْضِ سُـقْيَا وَالشَّـهْدُ مِِنْهُ تََوّلَّـدْ |
|
كَيْـفَ لا يَدْرِي والرَّحِـيقُ لِنَحْـلِ |
فَـيهِ، سِــرٌّ..مَرَاحِــلٌ تَتَعَـدَّدْ |
|
كَيْـفَ لا يَدْرِي والجَـنِينُ تَجَـلَّي، |
الأَرْضِ"مُلْـكاً بِالْكَدْحِ يُبْنَى وَبِالْكَدْ" |
|
كَيْـفَ لا يَدْرِي.. قَدْ رَأَى لِنِمَـالِ |
ـاسِ فِيهِ وَلِلْعَصَــافِيرِ مَـــوْرِدْ |
|
كَيْفَ لا يَدْرِي.. قَدْ رَأَى النَّهْر،َ للنَّـ |
|
** |
|
ضَــى بأَنْ يُزْدَرَى لِفَقْــرٍ تَكَـبَّدْ |
|
أَنَا لا أّزْدَهِـــي عَلَيْـــهِ وَلا أَرَْ |
ذُو غُــرُورٍ أَوْدَى بِــهِ فَتَمَــرَّدْ |
|
كَيْـفَ أَرْضَى أَنْ يَزْدَرِيـهِ غَــنِيٌّ |
مَالُــهُ أَطْغَــاهُ فَضَـلَّ وَأَفسَـدْ |
|
كَيْـفَ أَرْضَى أَنْ يَزْدَرِيـهِ غَــنِيٌّ |
غَـيْرَ أَنِّي أَرُومُ نُصْـحاً وَأُرْشِــدْ |
|
لَسْـتُ أُعْـلِي هَـذَا الْغَـنِيَّ عَلَيْـهِ |
|
** |
|
رَاحَ يُـحْصِي شُكُـوكَهُ وَيُفَنِّـــدْ |
|
إنَّ "إِيلْيَا" بَـثَّ الْقَـوَافِيَ سِــرًّا |
وَسُـؤَالاً بَعْــدَ السُّـؤَالِ تَـرَدَّدْ |
|
سَـأَلَ النَّـاسَ فِي الْقَصِـيدِ سُـؤَالاً |
كَمْ بِـوُدِّي كُـلُّ الشُّـكُوكِ تُبَـدَّدْ |
|
هَـاكَ رَدِّي يا مَـنْ قََـرَأْتَ "لإِيليا" |
أَفْهِمُـوهُ مَـاذَا أُرِيــدُ وَأَقْصِــدْ |
|
أَيُّهـَا النَّـاسُ! أَنْـصِتُوا لِي جَـمِيعاً |
|
** |
|
حِ جَمَــالٌ عَلَى الـدَّوَامِ مُخَلَّـدْ |
|
أَجَمِيلٌ؟! نَعَمْ جَمِيلٌ! وللــــرُّو |
ــهِ لَمْ أَحْـنِ الرَّأْسَ قَـطُّ لأَسْجٌدْ |
|
وَعَـزِيزٌ.. نَعَمْ عَـزِيزٌ لِغَــيْرِ اللَّـ |
مِنْ سَـمَاءِ الإِلـهِ غَيْـثٌ تَجَــدَّدْ |
|
وَغَــنِيٌّ حُبِيـتُ رِزْقـاً عَطَــاءً |
ــهِ حِصْنِي وَالْكَـافُ وَالنُّونُ تَشْهَدْ |
|
وَقَـويٌّ.. نَعَـمْ قَـوِيٌ فَعَـوْنُ اللَّـ |
وَأَدِيــمُ الخَــدَّيْنِ مِنَِّي تَجَعَّــدْ |
|
وَإذَا ماَ حَــلَّ الْمَـشِيبُ بِفَـوْدِي |
فَشَبَـابِي بِـدَارِ خُــلْدٍ مُؤَكَّــدْ |
|
مَا تَحَسَّـرْتُ أَوْ تَمَنَّيْـتُ رُجُــوعاً |
ـهِِِ أُهْـدَى فِي كُلِّ أَمْـرٍ وَأُرْشَــدْ |
|
وَعَلِيــمٌ.. نَعَـمْ بَوَحْـيٍ مِنَ اللَّـ |
وَصُـرُوفُ الزَّمَـانِ عِنْدِيَ تُحْمَــدْ |
|
سِـرُّ هَذِي الْحَـيَاةِ لَيْسَ بِخَــافٍ |
قَةِ نُــورٍ مِنَ الإِلَــهِ تُمَـــجَّدْ |
|
قَبْضَـةٌ مِنْ طِــينٍ وَلَكِنْ بِإِشْــرَا |
حُ بِهَا جَـاءَتِ الْمَــلائِكُ تَسْجُـدْ |
|
قَبْضَـةٌ مِنْ طِـينٍ إِذَا حَلَّــتِ الرُّو |
وَإِذَا بِالتُّـرَابِ يُصْــبِحُ عَسْــجَدْ |
|
فَإِذَا بِالثَّـــرَى يُبَــاهِي الثُّرَيَـا |
ـرٌ طَـلِيقٌ.. خَلِيـفَةُ اللهِ سَـــيِّدْ |
|
نَفْخَــةُ الرُّوحِ كَرَّمَتْنِي أَنَا حُـــ |
حَيَــوَاناً مُسَيَّـــراً مُسْتَعْبَــدْ |
|
لَسْـتُ هَمْـلاً وَلا كَمَا تَدَّعِـــيهِ |
ـهِ،ِ لِنَفْـعِي، مُسَــخَّرٌ وَمُعَبَّــدْ |
|
أَنَا لِلْــكَونِ مَرْكَـزٌ.. كُلُّ مَا فِيـ |
وَعَلَى فِعْــلِي ذَاتَ يَوْمٍ سَيَــشْهَدْ |
|
إِنَّ عُـمْراً حُـبِيتُهُ سَـوْفَ يَبْــقَى |
أَمْ لِشَــرٍّ مَكَـثْتُ فِيهِ لأُفْــسِدْ |
|
أَلِخَِـيْرٍ قََضَـــيْتُ فِيهِ زَمَــانِي |
ذُو يَقِــينٍ بَعْدَ النُّشُـورِ نُخَــلَّدْ |
|
أَعْــمُرُ الدُّنْيــَا لأُخْــرَى وَإِنِّي |
وَقَرِيبـاً َهُـنَاكَ نَـجْنِي وَنَحْصُــدْ |
|
هَا هُنَا نَُلْــقُُي البُــذُورَ فَتَنْــمُو |
حُــبِّيَ اللَّهَ فِي عُـلاهُ تَـــفَرَّدْ |
|
فَاضَ قَــلْبِي بِنُــورِ حُـبٍّ تَجَلَّى |
لَيْتَ كُــلَّ النَّاسِ مِــثْلِيَ تَسْـعَدْ |
|
فَإِذَا بِي أُشُــعُّ حُــباًّ وَخَــيْراً |
2-
ÇAMURUN YÜCELİĞİ (Height of
the Mud)
Poem:
Dr. Rebî es-Saîd Abdulhalîm[3]
Translation
to Turkish: Dr. Kenan Demirayak
Unuttu çamur, içindeki ruh
üflemesini
Ve vazgeçti nurundan ve
soyutlandı
Yükselecekti yücelere o nurun
rehberliğinde
Aldattı ne yazık ki
şeytan onu
Ve bozdu
Bilmiyor nereden geldiğini
Ne olduğunu önceden
Ve ne olacağını,
gömüldüğü zaman mezara.
Nasıl bilmez, görürken
yıldızları
Batarken ve parlarken?
Sonsuz bir uzay, onu kaplayan
Ve bir genişlik, donuk
düşünceyi uyaran
Doğan bir ay, onu
aydınlatan
Ululanan bir tanrıyı
tesbihtir onun ışığı.
Nasıl bilmez, çiçeklerde varken
yaratılış delilleri
Akıllı kişi için,
yenilenen?
Nasıl bilmez, bitki özü
içeceği iken arının,
Ve ondan bal çıkarken?
Nasıl bilmez bir sır
varken ceninin doğuşunda
Ve belirli aşamalardan
geçtiği halde?
Nasıl bilmez, gördüğü
halde karıncaların
Çaba ve emekle yapılan bir
mülkü olduğunu?
Nasıl bilmez, gördüğü
halde, nehirde
İnsanlar ve kuşlar için
kaynak olduğunu?
* * *
Gururlanmam ona karşı ben
Ve razı olmam
aşağılanmasına
Üstlenmek zorunda
kaldığı yoksulluk nedeniyle.
Nasıl razı olabilirim
aşağılamasına onu
Gururu kendisini yoldan çıkaran
Ve başkaldıran zenginin?
Nasıl razı olabilirim
aşağılamasına onu
Zenginliği kendisini azdıran,
Yoldan sapan ve bozgunculuk eden
zenginin?
Yüceltmem bu zengini ona
karşı
Fakat nasihat etmek ve düzeltmek
isterim.
* * *
Kafiyeleri dizdi İliyyâ gizlice
Ve başladı sayıp
dökmeye şüphelerini
Sorular sordu insanlara
şiirinde
Ardı sıra, tekrar tekrar,
İşte benim cevabım ey
İliyyâyı okuyan,
Ne kadar isterdim silinmesini bütün
şüphelerin!
Beni dinleyin ey insanlar, hepiniz,
Ve anlatınız ona, ne demek
istediğimi!
* * *
Güzel misin?! Evet, güzelim,
Bir güzelliği vardır ruhun
çünkü,
Sürekli ebedileşen.
Değerli misin?! Evet,
değerliyim,
Başımı eğmedim
çünkü asla
Allahtan başkasına, secde
etmek için.
Ve zenginim, rızıkla
ödüllendirildim çünkü,
Yenilenen yağmur vardır
tanrının semasından.
Güçlü müsün?! Güçlüyüm elbette,
Kalemdir benim Allahın
yardımı
Ve tanıklık eder Ol!
emri.
Yaşlılık
dokunduğunda şakaklarıma
Ve
kırıştığında yanaklarım
Hiç ah çekmem giden gençliğime
Ve arzu etmem geriye dönmeyi,
Kesindir çünkü gençliğim
ebedilik yurdunda!
Her şeyi bilen misin?! Elbette,
Uyarım çünkü Allahın
vahyine
Her işte, ve rehber edinirim
onu.
Gizli değildir bu hayatın
sırrı
Ve şükrederim zamanın
sıkıntılarına karşı.
Bir avuç çamurum ben,
Fakat yüceltilen,
Tanrıdan bir nurun
aydınlatmasıyla.
Bir avuç çamur,
Fakat melekler secde etmiştir
ona
İçine ruh üflendiğinde.
Ve övünmüştür yeryüzü Süreyya
yıldızına
Ve altın olmuştur toprak.
Şereflendirmiştir beni
ruhun üflenmesi
Ve özgürüm ben,
bağımsız
Ve Allahın halifesi
yeryüzünde,
Yaratılmışların
en şereflisi.
Başıboş değilim
ben,
Güdülen bir hayvan yahut köle de
değil,
İddia ettiğin gibi.
Merkeziyim kainatın
Emrime verilmiştir evrendeki
her şey
Ve yararım içindir.
Kalacak bana verilen ömür
Ve bir gün tanıklık edecek
yaptıklarıma
Zamanımı iyilikle mi
geçirdim onda
Yoksa kötülük için mi tükettim?
Ahiret için kurarım
dünyayı
Ve eminim
ebedileştirileceğimizden
Diriltildikten sonra.
İşte burada atarız
tohumları ve gelişir
Ve derleyeceğiz orada
yakında
Ve hasat edeceğiz.
Coşar kalbim bir sevginin
nuruyla,
Yücelerinde eşsiz olan
Allahın sevgisiyle.
Ve sevgi ve iyilik yayarım,
Mutlu olsa keşke herkes benim
gibi.
[1] İliyyâ Ebû Mâdî 1889 yılında
Lübnanda doğdu. 1911 yılında Amerikaya göç edip
[2] Prof. Dr., Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Arap Dili ve Edebiyatı A.B. Dalı, Erzurum/Turkey (demirayakk@hotmail.com)
[3] Rebî es-Saîd Abdulhalîm, 1940 yılında Nilin batı yakasında yer alan Şerbîn Dikheliyyeye bağlı ed-Dahriyye köyünde doğdu. Ortaöğrenimini İskenderiyede tamamladı (1956). 1962 yılında Ayn Şems Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun oldu. 1963-64 yıllarında pratisyen hekim olarak taşrada çalıştı. Bu esnada tanıştığı Mahmûd Ebul-vefâ gibi şairlerden etkilendi. 1965 yılında tıpta uzmanlık elde etti ve 1966 yılında Ayn Şems Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Bölümüne asistan olarak atandı. 1969 yılında İngilterede tıp alanında gördüğü eğitimden sonra Liverpoldeki hastanelerde üroloji uzmanı olarak çalışmaya başladı. Burada kaldığı yıllar kendisine doğu ve batı toplumlarını karşılaştırma ve düşünce dünyasını geliştirme imkanı verdi. 1978 yılından itibaren Ciddede Kral Abdulaziz Üniversitesi Tıp Fakültesinde ürolog olarak çalışmaya başladı ve 1985 yılında bu üniversitede Profesör oldu. 1990 yılında bu görevinden ayrıldı ve Liverpole gitti. Bu esnada tekrar edebiyatla uğraşmaya başladı, fakat tıp alanındaki bilgilerini de yenilemekten geri kalmayıp hazırladığı bildirilerle İngiltere ve Amerikada sempozyumlara katıldı. 1992 yılının Ağustos ayında S. Arabistana dönerek Kral Suud Üniversitesi Kral Halid Üniversite Hastanesinde Üroloji öğretim üyesi olarak çalışmaya başladı. Dr. Rebî halen bu görevine devam etmektedir. Dr. Rebîin çeşitli şiirleri el-Medîne, el-Bilâd, eş-Şarkul-evsat gibi gazetelerin kültür ekinde ve el-Usra, eş-Şakâik, el-Edebul-islâmî, el-Mumâris, el-Multekâs-sıhhî gibi dergilerde yayınlanmıştır. Onun asli mesleği olan tıp alanındaki çalışma ve yayınları için bkz. http:// www.muslimtents.com/historyofmedicine, edebi çalışmaları için de bkz. http://www.khayma.com/rabieabdelhalim.